SİZ MÜSLÜMAN MISINIZ?
Erdoğan ASLIYÜCE
Salih Dilek ile 29 Mayıs 2007 tarihinde yaptığımız telefon görüşmesinde ?Eskimeyen Dostlar? sitesinde geçmiş döneme ait hatıralardan bahsetmemi istedi.
Ben de fırsat buldukça becerim ölçüsünde yazmaya çalışacağımı söyledim. Geçmiş dönemlere ait hatıralarım, Seydişehir, Bursa, Antalya, İskenderun, Urfa, Ankara, Kırıkkale, İstanbul ve Konya?yı kapsayacak.
SEYDİŞEHİR
Önce Seydişehir?den başlayalım. Seydişehiri 1530 yılında Beyşehiri yoluyla Karaman Eyaletine bağlıydı. 1860 yılında kaza, akabinde Konya vilayetine bağlı oldu. 1924?te Cumhuriyet Türkiye?sinin kazası olarak Konya?ya bağlıydı.
1301 yılında Türkistan?dan Seyyid Harun Velî?nin gelişiyle Elite ve Vervelik kalıntılarının taşlarıyla cami, mescid, medrese ve türbe yaptırılmıştır. 1308(?) ? 1318 (?) Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılışından sonra Eşrefoğulları Beyliği bölgeye hakim olmuştu.
Eşrefoğlu Mehmet Bey, Harun Veli?den dolayı şehre ?Seydişehir? adını verdi. Hamitoğullarının eline geçmesinden sonra 1381?de şehir, Osmanlı topraklarına katıldı.
1974 yılında bir Eylül günü, Gazi Mustafa Kemal Paşa Bulvarı No: 40/1-2 Maltepe Ankara, adresindeki Türk Metal Genel Merkezi?nden, 06 HN 299 plakalı Murat 124 otomobille Erdoğan Aslıyüce?nin kaptanlığında Salih Dilek ve İ. Avni Çarsancaklı ile Konya?ya ulaştık.
O gün Konya Dergah Otel?de konakladık. Ertesi gün Konya?ya 132 km uzaklıktaki, Rusların kurduğu, 7800 işçinin çalıştığı Alüminyum Tesislerinin kurulduğu Seydişehir?de Küpe Oteli?ne yerleştik.
O zamanlar Seydişehir?de faaliyet gösteren federatif sendikalar altın çağını yaşıyordu. Verdikleri uydurma üye listeleri ile işçilerden aidat kestikleri bir dönemdi. Bazen bir işçi, iki-üç sendikaya birden aidat ödemek zorunda kalıyordu. Biz de işçileri bu sendika ağalarından kurtarmak için Seydişehir?e gelmiştik.
Küpe Oteli odalarında görüşmeler birbirini takip ederken, hiçbir sendika başkanının işçilik yapmadığını tesbit etmiştik. Seydişehir işçisine hitaben bildiri yazma görevi bana verildi. Hazırladık ve işçi sayısı kadar bastırıp dağıttık.
HANBOĞAZI?NDA TOPLANTI
Toplantı yeri Hanboğazı?nda bir kahvehaneydi. Toplantı saati geldiğinde, Biz de dahil olmak üzere kahvehanede ancak 38 kişi vardı. Mikrofon hazır ama konuşacak kimse yok? Avni Çarsancaklı, ?mikrofon seni bekliyor? diye beni ileri sürdü.
Mikrofona doğru ilerlerken, uzanan bir el beni engelledi, ?delikanlı sakın Vural Yıldırımoğlu için bir şey söyleme, sana yazık olur? dedi.
Masanın başına geçip mikrofonu elime aldım ve ben kahvehanedekileri tek tek süzerken onlar da bu 28 yaşındaki konuşmacıyı merakla süzüyorlardı. İlk sözüm:
?Siz Müslüman mısınız?..? oldu.
?Elhamdulillah müslümanız? dediler.
?Hayır ve şerrin Allah?tan geldiğine inanır mısınız?..?
?Amenna ve Saddakna??
?Adamın birini öldürmek kastıyla döve döve köprüden atmışlar. Ama öldürmeyen Allah öldürmez. Adam ölmemiş. Biz buraya Yıldırımoğlu değil, Şimşeğinoğlu olsa hesap sormaya geldik??
Sonra Salih Dilek, ?dinamit ve fitil? örneğini verdikten sonra kahvehanede bulunanların hepsi sıra ile söz alarak duygu ve düşüncelerini dile getirdiler.
Oradaki 35 işçinin motive edilmesiyle heyecan dalga dalga yayılarak Pazar günü yapılan kongrede istenilen hedefe ulaşıldı.
Ve belki de Seydişehir?de ilk defa ?Yaşasın Milliyetçi Türkiye? sloganları atılıyordu.
İşçileri DİSK?e pazarlamaya çalışan Özgür Alüminyum Sendikası Başkanı Vural Yıldırımoğlu ve şürekası birinci teşebbüslerinde hüsrana uğramıştı?