Eskimeyen Dostlar
MAKALELER
BÖLÜMLER
ETKİNLİKLER
DUYURULAR
41404 'kez okundu.
2012-04-26
STENT TAKTIRACAKLARA BİLGİ

AŞAĞIDAKİ GÖRÜŞLER YAKIN DOSTLARIMIZ TARAFINDAN BİZE E.MAİL' LENMİŞTİR.

 BİZ İKİNCİ BÖLÜMDE GÖRÜLECEK OLAN DALINDA OTORİTE , KALP DAMAR CERRAHI AYDIN BAYER'DENDE GÖRÜŞÜNÜ ALARAK İKİ GÖRÜŞÜDE SİTEMİZE ALDIK. OKUMANIZDA FAYDA VARDIR..............eskimeyendostlar..

Dr. Murat Kınıkoğlu'nun stent uygulaması yaptıracaklara çok önemli mesajları var!



kalp.jpg




Doktor Murat Kınıkoğlu'nun yazısı:


Kalp damarlarında daralma olan kişilerin önünde üç tedavi seçeneği vardır.

            (1) Diyet ve egzersiz esasına dayanan, adına “Kapsamlı Yaşam Değişikliği Programı” dediğimiz önlemler ve ilaç tedavisi,    
            (2) Daralan damara stent takılması ve
            (3) Baypas operasyonu.

Kalp damar hastalıklarının tedavisinde kolay, risksiz ve maliyetsiz olması açısından birinci yolun öncelikli olarak tercih edilmesi gerekirken hastaların ikinci ve üçüncü seçeneklere yönlendirildiğini görüyoruz. Türk Kardiyoloji Derneğinin eski genel sekreteri Prof. Dr. Ömer Kozan birkaç yıl önce “Türkiye ilaç kaplı stent mezarlığına döndü” diyerek sorunun ciddiyetine dikkat çekmişti. Geçen yıllar boyunca sorun çözüleceğine daha da büyüdü.


Stent uygulamasında iki önemli sorunla karşı karşıyayız:

1-Stent kararı verilirken uluslar arası tıbbi kriterler göz ardı ediliyor. Bir diğer deyimle stent takılmasına gerek olmayan kişilere de stent takılıyor. Bu hastalar hem ileriki dönemlerde tıkanma riskiyle yüz yüze kalıyor hem de hayat boyu kan sulandırıcı pahalı ilaçları kullanmaya mahkûm oluyorlar.
2-Hastalar - aynı işi gördükleri halde- ucuz stentler yerine pahalı stentlere yönlendiriliyor.

Daha önce de yazdım, sağlık sistemimizin en önemli sorunlarından biri tıbbi kayıt ve istatistiklerin ciddi tutulmamasıdır. Örneğin hangi hastanede, kime, hangi doktorlar tarafından kaç stent takıldığı, kaç hastanın masada kaldığını, kaç hastanın kısa ve uzun dönemde iyi olduğunu, stentlerin ne kadarının tıkalı olduğunu, ne kadarının açık kaldığını bilmiyoruz. Hastaneler; aman kimse duymasın, basına çıkmayalım düşüncesi ile hatalı uygulamalarını, komplikasyon ve ölüm oranlarını mümkün olduğunca gizliyorlar. Bakın Radikal gazetesine yansıyan bir haberde bir özel hastanede çalışan kardiyoloji uzmanı Dr. Rıza P. ne diyor:


“İstanbul’da bazı özel hastanelerde, anjiyo sonrasında, yüzde 80 oranında gereksiz stent kullanımı yapılıyor. Hasta ameliyathanedeyken, doktor ya da hemşire olmayan bir hastane personeli, ilaçsız stendin koruyuculuğunun düşük olduğunu belirtip pahalı olan ilaçlı stente yönlendiriyor. Kullanılan stent için fatura da kesilmiyor. Ancak ortada bazı özel hastanelerin ilaçlı stent üzerinden elde ettiği çok ciddi bir kâr var.”


Hiçbir şikâyeti olmadan sadece bir kontrol olayım diyerek hastaneye gidip kendisini anjiyo laboratuarında bulan pek çok hasta biliyorum. Artık hastaneye gitmek kolay ya, kolesterol yüksek çıkınca bir de efor testi yapalım diyorlar. Efor testi şüpheli çıkınca en iyisi bir anjiyo olmak önerisi geliyor. Kıymetli meslektaşım Prof. Dr. Murat Tuzcu bu konuda bakın ne diyor:


“Zaman zaman gereksiz yere uygulandığı iddia edilen işlemlerden biri de, kalbi besleyen damarların koroner anjiyografi denilen yöntemle görüntülenmesi. Bu pahalı ve az da olsa riskli olan işleme kalkışmadan önce, damarlarda darlık olduğunu düşündürücü bir durumun bulunması gerekiyor. “Bir bakıp kontrol edelim” demek yanlıştır. Hiçbir şikâyeti olmayan bir kişide efor testinde ufak bir anormallik bulunması anjiyografi için bir neden değildir.”


Murat Hoca böyle diyor ama hastanın içine korku bir kez salındı mı durmak ne mümkün, hasta bir hafta sonra kendisini anjiyo laboratuarında buluyor.


Bir gazete haberi:

Tahir M. (stentzede Güner G.’in damadı)
“SSK emeklisi kayınvalidem Güner G., kalp krizi geçirdi. Ancak devlet hastanesinde yoğun bakım olmadığı için, … civarındaki özel bir hastaneye ambulansla sevk edildik. Hastamıza anjiyo yapıldıktan sonra ameliyathaneden çıkan bir hastane personeli, stent takılması gerektiğini söyledi. Hastamızın SSK’lı olduğunu belirterek stent takılmasını onayladık. Hastane yetkilileri SSK’nın karşıladığı ilaçsız stenttin kısa sürede tıkandığını ama ilaçlı stentlerin çok daha uzun süre tıkanmadan idare edeceğini söyledi. Özel hastane yetkilileri öyle bir şekilde sizinle konuşuyorlar ki, ilaçlı stent taktırmaya mecbur kalıyorsunuz. Bir yandan hastanız içeride ameliyat masasında yatarak vereceğiniz kararı bekliyor bir yandan da hastane personeliyle stent için pazarlık yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bize ilaçlı stentin de 2 bin-3 bin 500 dolar arasında değişen 2 farklı tipinin olduğu söylendi. Ucuz olanını seçtik. Yetkili kişi ameliyathaneye girdi. 5-10 dakika sonra tekrar yanımıza gelerek, seçtiğimiz ilaçlı stent tipinin, hastanın damar yapısı ince olduğu için uygun olmadığını, bu yüzden pahalı olan diğer ilaçlı stent tipinin kullanılması gerektiğini söyledi. Mecburen kabul ettik, zaten başka bir şansımız da yoktu. 1 yıl önce, 4 bin 500 lira ilaçlı stent bedeli ödedim. Faturası da elimde.”

Stent uygulaması, doğru hastaya yapıldığında hayat kurtarıcıdır. Örneğin şiddetli bir göğüs ağrısı ile acilen hastaneye ulaşan bir hastanın tıkanmak üzere olan damarına stent takılması, doku hasarını (kalbin zedelenmesini) önler ve hayat kurtarır. En ufak eforun bile angina dediğimiz göğüs ağrısına neden olduğu hastalarda stent takılması ağrıları ortadan kaldırır. Buna karşılık hiç şikâyeti olmayan bir kişiye ilk uygulama olarak stent takılması doğru değildir. Stent uygulamasında mesele sadece açıkgöz kuruluşlara kaptırılan para değildir. Türkiye’de her yıl yaklaşık 60 bin hastaya stent takılıyor. Stent uygulaması söylendiği kadar basit olmayan, ölüm riski içeren bir işlemdir. Stent takılan her yüz hastadan birisi işlem esnasında (veya sonraki bir iki gün içinde) hayatını kaybeder. Bu Türkiye’de her yıl 6 bin kişinin işleme bağlı olarak hayatını kaybetmesi demektir. (Uzun vadede tıkanma riskini ve diğer komplikasyonları saymıyorum.)  


Tıbbı endikasyon açısından bakıldığında ilaçlı stent oranının yüzde % 15 gibi olması gerekirken bazı özel hastanelerde bu oranın % 80’e çıktığını biliyoruz. Bu oranlar gösteriyor ki işin içinde hastanın iyi olmasının dışında amaçlar var.

Son söz olarak gene Dr. Murat Tuzcu’yu dinleyelim: “Hiçbir şikâyeti olmayan hastalarda, hayati tehlike de yoksa, stent kullanımının yararlı olmadığı biliniyor. Yapılan karşılaştırmalı araştırmalar koroner damarlardan birinde yüzde 80-90 daralık olsa bile, başka bir gereklilik yoksa stent yerine hayat tarzı değişiklikleri ve ilaçla tedavinin sağlıklı bir yaşam için yeterli olduğunu gösteriyor.”

Dünyanın bin bir hali var. Yukarıdaki satırları ilerde bir gün size de stent önerirler diye yazdım. Soğukkanlı olmakta, acele etmemekte her zaman fayda olduğunu unutmayın......
 
-------DİĞER GÖRÜŞ--------
 
Değerli Ağabey'ciğim konu hakkında görüşümü sormuşsun yazdım. Detayları atlamama rağmen orjinal yazıdan uzun oldu gibi.   :))
Vatana millete hayırlı olsun.
Saygılarımla arz ederim.
Op. Dr. Aydın BAYER
Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı
 
Detayları daha sonra başka bir yazıda açıklamak üzere Doktor Murat Kınıkoğlu'nun yazısı hakkında kısaca görüşlerimi dile getireyim:
 
1- Öncelikle hastaya, hastaya yaklaşım ve tedavi seçenekleri konusunda farklı ekollerin farklı görüşleri vardır ve her hekim bağlı
olduğu ekolü takip eder. Bu nedenle bu yazı ne kadfar tartışılırsa benim görüşlerim de o kadar tartışılabilir. Ancak özellikle devlet
ve millet düşünüldüğünde önce bilimsel, ancak bununla beraber dürüst ve vicdanlı olmak, konuşmak ve davranmak zorundayız.

2- Yazıdaki tedavi seçeneklerinin sıralaması doğrudar. Ancak bunları Türkiye'de uygulama şansınız en fazla %1'dir. Çünkü biz ölsek de keyfinden
vazgeçmeyen bir millet olmakla beraber, stent ve ameliyat yapan hekimlerin de (belki moral vermek için) söyledikleri lafa kanarak "motoru
rektefiye edip, sıfırladığımızı, hastalığın bittiğini" zannederiz.

3- Yazıyı yazanlar konservatif (koruyucu) davranan ekolün temsilcileridir. Ancak agresif ekol de vardır ve bunlar el ile biran önce
bir iş yaparak kısa zamanda hastayı tatmin edecek sonuçlar ortaya koyarak başarı arayanlardır. Bu da yanlış değildir ama iki görüş arasında
dengeyi oluşturacak standardizasyona ihtiyaç vardır.

4- Yazıda bahsedildiği üzere agresif ekol ticari kazanca meyilli grup olduğu için (içlerinde düzgün ve dürüst olanları tenzih ederim) ve
bu standardizasyonu onların etkilerinden korumak için başlangıçta ACC (American College of Cardiology) ve AHA (American Heart Association)
kriterlerinin mod o mod ithali denenebilr.

5- Eskiden ne denli şüphe ile yaklaşılırsa yaklaşılsın ilaç emdirilmiş veya kaplanmış stentler (Çin veya benzeri ülkelerde taklit edilenler hariç)
daima normal stentlerden daha uzun açık kalır. İspatını mı istiyorsunuz. İlaçlı stente karşı çıkan Kardiyoloji Profesörü'ne stent takılacağı zaman
hangi çeşidi tercih edeceğini sorun, duyun bakalım ne istiyor!    :)

6- Ayrıca SGK kurumu normal stentlerin tıkandığı belli durumlarda ilaçlı stentin parasını ödüyor. Bu ne demektir? İlaçsızın beceremediğini
ilaçlı'dan ummaktır. Bir özelliği olmasaydı kimse bunu ummaz, o zamnan da devlet bunu ödemezdi.

7- Anjiyografinin riski 1 / 10 000, ancak stent prosedürlerinin komplikasyonları biraz abartılmış, yazıda % 1 deniyor. Ben tam matematiksel değerini
bilmiyorum ama daha az olmalı. Neden mi? Ben kalp cerrahıyım, hiç kalp krizi geçirmeden teşhis koyup, şeker vs gibi ek hastalığı olmayan hastaya
ameliyat öncesi tanımladığımız risk 3'lü baypas içöin % 1 ile 3.  Üstelik bu orana % 0.6 anestezi riski de dahil, dolayısı ile bu risk bu yazıda
abartılmış.

8- Yazıda bahsedilen "hastayı ilaçlı stente, özellikle de pahalısına ikna etme" tezgahı tamamen gerçektir. Ama bu olaylar, şahsiyetsiz birkaç hekim
müsveddesi ile onları çalıştıran aç gözlü haris hastane işletmecileri ile sınırlıdır. O tipler bazı devlet ve üniversite hastanelerinde de var.
Yazıma başlarken dediğim gibi detayları daha sonra başka bir yazıda açıklamak üzere olayları, yerleri ve kişi isimlerini şimdilik saklı tutalım.
Ancak özel hastanede şerefi ile çalışan hatta resmi kurumların görüşlerine başvurduğu "bilimselliği ve dürüstlükleri" herkesçe kabul edilen
Kardiyolog ve Kalp Cerrahlarının haklarını asla yemeyelim.

9- Gereksiz anjiyografi istenmesi olayı vardır. Ancak bunun oranı yere zamana ve şartlara göre tespit edilmelidir. Geçmişte bu konuda bilimsel
komisyonda görev yaparken dünya çapındaki araştırmaları incelerken şaşırtıcı sonuçlara ulaştık. Dünyada en fazla sağlama anjiyo yapılan
(biz buna kuş çıktı deriz) ülke İsrail. İyi de, 24 saat silah sesi duyulan, her an kaçırılma ve ölüm tehlikesi olan yerde yaşamanın bedeli de
göğüs ağrısı oluyor. Hatta bazen öyle iyi simüle oluyor ki, muayene eden hekim bile ayıramadığı için anjiyo kararı alıyor. Şimdi, bu olayın da 2 yönü var:

 a- Bu yazıda kınandığı üzere ticari amaçla gerekmediği biline biline anjiyo istenen hastalar. Bu konuda kimsenin bir diyeceği yok, eğer
hastanın psikiatrik neden ile iknası amacı ile sağlam olduğuna inandırılması söz konusu değilse bu isteği yapanları hoş görmek mümkün değil.

 b- Koroner Anjiyo'dan daha kesin sonuç veren başka bir tetkik yok, hatta onun bile % 0.1 ihtimalle yanılıp IVUS gerektiren durumları var.
Şimdi bu ne demek biraz  ona bakalım:

 * Yatarak çekilen EKG % 50 hata payına sahiptir. Yani gerçek kalp krizi olduğu halde % 25 normal EKG çıkabildiği halde, % 25 oranında da anormal
EKG'de hasta kriz geçirmiyor olabilir.

 * O çok güvenilen Eforlu EKG (kardiyovasküler stres test) % 10 ile 30 yanlış sonuç veriyor. Bunun da yarısı "yanlış pozitif" yarısı da "yanlış negatif".
Komik olan şu % 10 hata payının altına dünyanın en süper kardiyoloğu bile inemiyor.

ÖNEMLİ NOT: BU SONUÇLAR MUAYENE VE DİĞER YARDIMCI TESTLER OLMAKSIZIN HESAP EDİLMİŞ, ŞU ANDA TÜRKİYEDE YAYINLANAN BİR EKG KİTABINDAN ALINMIŞTIR.

 * Baktık ki bu eforda da haber var, bu kez eforlu sintigrafi çekelim dedik, hastaya radyoaktif madde verip istirahatte ve eforda kalbe ne kadar kan
gittiğini  hem görüntü olarak hem EKG olarak alalım dedik. Bunun da hata payı % 9. Şahsi tecrübemdir. Bu testi sağlam çıkan hastaya anjiyo yaptırdım.
Sonuç adama 2 damar baypas yapmak zorunda kaldım.

 * sonraları MR-Angio ve CT-Angio çıktı, bunların hassasiyeti giderek artmakla beraber, bunlarda da direkt kalbe olmasa bile vücuda ilaç verilmekte,
bol radyasyon veya manyetik alana maruz kalıpalınan görüntülerde hata payı % 3'ler civarında olmaktadır.

 * Elimizde konvansiyonel kullanılan en doğru ve 3 boyutlu sonuç veren bildiğimiz ve bu yazıda gereksiz istendiğinden şikayet edilen KORONER ANJİYOGRAFİdir.
Onun bile hata payı < % 0.1 dir. Yani bu tetkikte bile dar görünüp baypas veya stent gerektirmeyen görüntüler olabildiği gibi, tersine açık görünüp müdahale
gereken hafif görünüşlü ama ciddi darlıklar olabilir. Bu nadir durumdan şüphelenildiğinde, ki bunun da kriterleri var IVUS (IntraVascular UltraSound
= damar içi Doppler) gerekir. Yani damarın dar görünen yerindeki kan akımının miktarını dopler ile ölçerek gerçekten müdahale gerekiyor mu bakılır.
İşte mükemmel budur.
 
Ancak artık anjiyografi fabrikasyon yapıldığı için, kimsenin IVUS gereğini farketmediği hastaya konsey kararı üzerine yapılan baypasın tıkandığını da yaşadık.
 O halde eğri oturup doğru konuşacaksak ANJİYO'DAN DAHA KESİN SONUÇ YOK. iyi de bu tetkik de her kafaya estiğinde yapılmamalı, hele ticari amaçla hiç..

ÖNEMLİ NOT: Halkımız ağzını doldurarak yumşak telaffuz etmekten hoşlandığı için DOPPLER'e DOBBLER diyor. Doğrusu P ile okunuşudur. Zavallı Alman Fizikçiyi mezarında rahatsız etmeyelim. Di mi ama?!
 
10- İşin aslı anasından helal süt emmiş okumasını terketmemiş, vicdanı ve eli iyi hekinm bulup kendini ona emanet edeceksin. Yani azıcık empati yapabilecek. Bir profesör ağabeyim teyzeme stent
takarken orijinal ama ucuz bir stent markasını seçti tanesi 1250 $, ben tanesi 3750 $ olan meşhur marka takılsın diye israr ettim. Bana sadece
"ANAM GELSE ONA DA BUNU TAKARIM" dedi ve beni susturdu.
 
Türkiyrede nerede kaç tıp fakültesi var bilmiyorum, girenlerin zeka derecesi ile, öğrenim verenlerin hocalığı(!) sonucu, çıkanların doktorluğu düşünüldüğünde
sanırım bu yazı ve benim konu üzerine yorumlarım birden çok önemsiz bir duruma geçiyor değil mi?!
 
 

ÜYE GİRİŞİ
 Beni Hatırla
twitter facebook
E-Bülten
Arama Yap
İLK YAZI (Meriç COŞKUN)
Bizler çok eski dostlarız. Bizleri bir araya getiren fikrî beraberlik yani Türkçülük mefkûresi, dünya var oldukça, Bilge Kağan’ın deyişiyle “Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe” ilânihaye devam edecek bir ülkü beraberliğidir. Bizlerin bir özelliği daha var. Bu ülkü beraberliği “pazara kadar değil, mezara kadar” ifadesi ile ilk nazarda kararlı bir deyiş gibi görünse bile, bizlerin beraber...
AMAÇ (Salih DİLEK)
Biz 12 Eylül’den evvel Ülkücü mücadelede fiilen bulunmuş, vatanımız ve milletimizin menfaatleri doğrultusunda hiç bir fedakârlıktan kaçmamış bir dönemin mensublarıyız. Yaşlarımız 50'nin üzerinde. 80 yılına kadar mücadele ortamı içerisinde bir hayli müşterek hâtıralarımız olmasına rağmen hayat telâşı içerisinde birbirimizi ihmâl ettiğimizin farkında...
STRATEJİK VİZYON (Aksakallılar)
Dünya’nın en gözde, fakat belâlı bir coğrafyasında yaşamaktayız. Bu coğrafyada bizden evvel yaşayan milletlerin, ne kendilerinden, ne de kültürlerinden bir eser kalmamıştır. Bu coğrafyada yaşayabilmek için çetin ceviz olmak lazımdır. Dedelerimiz bu noktaya çok dikkat etmiş ve binlerce yıl evvel, Bilge Kaan Başbuğumuz ”Ey Türk, üstte gök çökmedikçe,...
NAMAZ VAKİTLERİ
Son Eklenen Videolar
KURTBOĞAZI ERKENEKONDAN ÇIKIŞ ŞÖLENİMİZ
"Bir Ülkücülük Hikayesi" - Salih DİLEK - 1.2.2014 - Ocakbaşı Sohbeti
FETHİYESPORLU VE KARŞIYAKALI TARAFTARLAR KARŞILIKLI OLARAK ANDIMIZI OKUDU
NEVZAT KÖSOĞLU CENAZE TÖRENİ
ANDIMIZ
Hakkımızda | Üyelik Koşulları | İlk Yazı | Amaç | **STRATEJİK VİZYON BELGESİ** - **AKSAKALLILAR**
Her Hakkı Saklıdır © 2013 eskimeyendostlar.net